
Son yayınlanan TÜİK verileri enflasyonun, işsizliğin ve yoksulluğun giderek artan sorunlar olduğunu gösteriyor. Enflasyon oranı ne orta vadeli programda, ne de Merkez Bankası ve diğer ilgili kurumların açıklamalarında belirlenen hedeflere indirilemiyor, sık sık yapılan revizyonlarla daima yukarıya doğru itiliyor. İşsizlik konusunda da benzer bir durum söz konusudur.
Son resmi açıklamaya göre Ağustos 2025'te işsizlik oranı %8,5 seviyesindeydi. TÜİK'in “atıl işgücü oranı” olarak açıkladığı geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 29,7'ye ulaştı. Bu orana göre yaklaşık 13 milyon 400 bin vatandaşımız işsiz. Sosyal açıdan durum felakettir. Düşürülemeyen yüksek gıda enflasyonu ve hayat pahalılığının yanı sıra gelir dağılımındaki giderek bozulma, derin yoksulluğun yaygınlaştığını gösteriyor.
Türk İş'e göre, 4 kişilik bir ailenin aylık asgari gıda harcamasını ifade eden açlık eşiği Ekim'de 28 bin 412 TL'ye, kira, ulaşım, gıda gibi temel ihtiyaçlar için yapılması gereken asgari harcamayı gösteren yoksulluk sınırı ise 92 bin 547 TL'ye yükseldi. Tek bir çalışanın “geçim maliyeti” aylık 36 bin 934 TL.
DERİN YOKSULLUK ARTIYOR
Nüfusu yüzde 20'lik 5 gruba ayıran ve grupların milli gelirden aldıkları payı gösteren sınıflandırma, nüfusumuzun büyük bir kısmını açlık ve yoksulluk sınırları içinde yaşamaya çalışanların oluşturduğunu gösteriyor. TÜİK'in Mart 2024'te yayınladığı 2023 gelir ve yaşam koşulları araştırmasına göre nüfusumuzun en zengin yüzde 20'sini oluşturan 17 milyon 200 bin kişi, milli gelirin yüzde 47,9'unu yani yaklaşık yarısını alırken, en yoksul yüzde 20'lik kesim ise milli gelirin yüzde 5,9'undan memnun. En zengin ikinci grubun payı yüzde 21,2, üçüncü grubun payı yüzde 14,7 ve dördüncü grubun payı ise yüzde 10,3 oldu.
Öte yandan GSMH yani milli gelir, TÜİK tahminlerine göre 2025 yılı ikinci çeyreği sonunda 1 trilyon 411 milyar ABD doları, Temmuz ayı başında dolar kuru ise 39,80 TL oldu. Bu verilere göre 2025 yılında en zenginlerin ortalama aylık geliri 130 bin TL civarında, ikinci en zengin grubun ise 57 bin 681 TL civarında. GSMH'nın yüzde 5,9'unu alan en yoksul grubun ortalama aylık geliri ise sadece 6 bin 587 TL. Bu rakamlar, nüfusun yalnızca en zengin yüzde 20'lik kesiminin ortalama gelirinin yoksulluk sınırının üzerinde olduğunu gösteriyor.
İkinci grupta yer alan bazı bireylerin gelirlerinin yoksulluk sınırının üzerinde olabileceğini dikkate alırsak, yoksulluk sınırının üzerinde yaşayan nüfusun 20 milyonu geçebileceğini tahmin edebiliriz. Bu durumda nüfusumuzun yaklaşık yüzde 25'inin yoksulluk sınırının üzerinde bir gelirle yaşadığı, yüzde 75'inin ise yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşam mücadelesi verdiği söylenebilir. Uzun yıllar sonra demokrasinin omurgası olan orta sınıf büyük ölçüde ortadan kalktı ve derin yoksulluk artık büyüyen ve yayılan tehlikeli bir sosyal soruna dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya.
EKONOMİK BÜYÜME VE BAĞIMSIZLIK
Bu ortamdan çıkış yolu Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesine dönmektir. Cumhuriyet; Bilime ve akla dayalı, çağdaş uygarlık düzeyini ve tam bağımsızlığı hedefleyen, barışçıl, laik, demokratik ve toplumsal hukuk devleti ilkelerine dayanan bir felsefeyle kurulmuştur. Atatürk'ün “Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla sağlanabilir” sözü kuruluş felsefesinin önemli bir hedefidir. Yıkılmış ve parçalanmış bir imparatorluğun yıkıntıları üzerine kurulan Cumhuriyet, ekonomik bağımsızlığı hedef alarak çıktığı yolda gösterdiği başarı sayesinde kısa sürede modern bir devlete dönüştü.
Başarının en önemli göstergelerinden biri ekonomik büyümedir. Kuruluş felsefesi doğrultusunda Cumhuriyet, 1923'ten 2002'ye kadar geçen 80 yılda iyi bir ekonomik performans göstermiş ve 1923-1930 arasında yüzde 9-10 oranında büyümüştür. 1929 Büyük Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı'nın Avrupa ve dünya ülkelerinde yıkıma ve ekonomik daralmaya neden olduğu en zor yıllarda bile, 1930-1945 döneminde yüzde 3-4'lük bir büyüme oranını korumayı başarmıştır. İlk beş yıllık sanayi planı ve devletçi uygulamalar. Başarı 1946-1980 yılları arasında devam etmiş ve 1963'te planlı ekonominin başlamasıyla birlikte büyüme ortalama %6,5'e çıkmıştır.
ÇÖZÜM NEREDE?
Genel olarak, 1923 ile 2002 arasındaki ortalama büyüme %5'ti. Bu gelişmekte olan ülkeler için yüksek bir büyüme performansıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin uygulamaya konulduğu 2018 yılından 2025 yılına kadar geçen sekiz yıllık dönemde büyüme oranı inişli çıkışlı olarak sadece %4,3 olmuş, enflasyona ve işsizliğe bir çözüm bulunamamıştır.
Cumhuriyet döneminde halkımız hiç bu kadar fakirleşmemiş, işsizlik hiç 13 milyona ulaşmamış, gelir dağılımı hiç bu kadar çarpık olmamıştı. Sosyal açıdan giderek tehlikeli hale gelen bu ortamdan çıkış yolu, kurucu felsefeye geri dönmektir.
İktisatta çözüm, bilimin ve aklın rehberliğini benimseyen, her alanda tam bağımsızlığı hedefleyen, çağdaş medeniyete ulaşan, sosyal, laik ve demokratik hukuk devletinin gereklerini yerine getiren politikalar üretmektir. Bilgi teknolojileri çağına uyarlanmış, milli kaynaklara ve büyük toplumsal dayanışmaya dayalı bilimsel eğitim ile gerçekçi ve etkili ekonomi politikalarının uygulanması ve toplumsal refahın yeniden artırılması mümkündür. Huzurlu bir toplum için iç huzurun sağlanmasından başka yol yoktur.
PROF. DR. MEHMET TOMANBAY
22 MANDAT ANKARA Milletvekili
